Pazartesi, Ocak 30, 2006

Hikaye 3. Bölüm



Sonata

Akşam hava, bir gece öncekine göre daha berrak kararmakta, loş ışıklar daha romantik ve puslu aydınlatmaktaydı. Genç adam, kolalı gömleğini giyip konser salonuna doğru yürümeye başladı. Gözü tanıdığını sandığı birini aramaktaydı. Belki de maestro’yu görücekti, konuşup nasıl bu sonatayı yazdığını sormalıydı.

Konser salonunda kalabalık artmaya başlamış, baylar ve bayanlar şık ve özenli giyinmiş ve ne yaptığını bilen bir tarzda yerlerini almaktaydılar. Burada dünkü gibi işden çıkmanın bunaltısını yaşayan, veya metronun gürültüsüne alıştığı için bağırarak konuşan insanlar yokdu. Onun yerine hepsi bir terbiye belirginliği içerisinde davranan, tavırlarına özenen insanlar vardı. Genç adam yerine oturup, sahneyi seyretmeye başladı. Garip mikrofonlar, ve yükseklere asılmış ışıklar yokdu. Sanki böylesi daha güzel diye düşündü. Teşrifatçı, herkesi ikaz ettikten sonra sessizlik salona hakim oldu.

Piyanonun yanına orta yaşın üzerinde bir adam geldi, yavaşça eğilerek kalabalığı selamladıktan sonra piyanonun önüne oturup, önündeki kağıtları düzenledi. Önce yavaş adımlar ile sonra bazen hızlanarak, bazen yavaşlayarak çalmaya başladı. Dün akşamki sonata, ama hiç de dün akşamkine benzemeyen bir şekilde çalınmaktaydı. Kalabalık, beğeni ve zevk içersinde dinliyordu. Genç adam dikkatle insanların yüzlerine tek tek bakdı. Hepsi ne yaptığını bilen bir tavırla bazısı gözleri kapalı dinliyordu. İçlerinde ne işim var burada diye düşünen veya saatine bakanları göremedi. Hepsi orada olmaktan memnundu.

Sonra yine piyaniste bakmaya başladı. Yaşlı adam, ellerini her piyanoya uzatışında, ne anlatmak istediğini bilen ve beyninde hayalinde yaşadıklarını ilk defa dostları ile veya kendini tanımasalarda adını ve şöhretini bilen bu kalabalık ile paylaşmanın mutluluğunu yaşamaktaydı. Her nota, dün akşamkinden daha tesirli ve daha kuvvetli çıkmakta, sanki her biri yeniden doğmaktaydı. Genç adam ben bunu dinlemişdim demeyi bir an aklından geçirdi, sonra da imkansızı zorlamanın anlamsızlığına karar verdi.

Ara verildi. İnsanlar sevgi ve memnuniyet ile piyaniste yaklaşdılar, konuşdular. Genç adam bir türlü cesaret edemedi. Sonra herkes yine susdu, ve piyanonun ahenginden başka bir şey duyulmaz oldu. Bittiğinde herkes sessizce yerinde bittiğine inanmak istemezmişcesine beklemeye başladı. Yaşlı adam, belki yorgun ama mutlu bir ifade ile piyanodan uzaklaşıp kalabalığa yaklaşarak, hafifçe eğildi. Ve ardından, “Dostlarım, buraya gelerek beni onurlandırdınız, bu yeni eserimi sizler ile paylaşmanın mutluluğunu bana yaşattınız, minnettarım” dedi. Herkes o zaman ayağa kalkarak alkışlamaya başladı.

Eserim... Yani... Olamaz... Genç adam, yıllarca zevk ile dinlediği, anılarını, sevinçlerini, yanlızlıklarını paylaştığı, göz yaşlarını damlattığı sonatanın bestekarının karşısında duruyordu. İnanması çok zordu, yüreğini garip bir coşku kapladı. Kalabalığın arasında ilerliyerek yaklaşdı. Etrafında insanlar kendisi tebrik ediyor, yakın dostları ile samimi konuşuyordu. Genç adam yanına geldi, ve kararsız bir tavır ile, duraklayıp daha sonra, “Maestro, bu eseriniz benim için çok önemli, harika bir beste, hep dinledikçe kendimi buluyorum” dedi. Ardından çabucak düşündü, hep dinledikçe... Bestekar genç adamın yüzüne baktı, “Sağolun, benim içinde çok önemli, yıllarca yazmak için bekledim, ama beynimin içinde hep dinledim” dedi. Sonra kalabalık ile beraber uzaklaşdı.

Vakit geç olmuşdu, genç adam, bir kaç kişiye daha merhaba dedikden sonra evin tarafına yöneldi. İçeriden kandil ışığı gelen pencerelerden süzülen hayaletleri gözledi. Sonra yatak odasında sabah bıraktığı dağınık yatağına uzandı. Sonata hala beyninin içinde çalıyordu.

Perşembe, Ocak 26, 2006

İzahat

Kısa bir müddet soğuk hava, kar ve tipi yüzünden yazılarıma ara verdim. (Bugünlerde herşeye bu mazeret uyar...)
Ancak bazı okurlarımın ihmal ediliyoruz diye açlık ve oturma eylemi yapacaklarını duydum. Sakın böyle bir işe kalkışmayın. Bu havada bol bol bal kaymak yiyin ve evinizden çıkmayın. (Ohh ne ala, onların da aradığı buydu zaten...)
Havalar düzelsin günlük yazılarımıza başlarız... Panik yapmaya gerek yok...

Pazar, Ocak 22, 2006

Bürokrasi


Bürokrasideki son durum, hepimize hayırlı olsun. Başımız dert görmesin..

Cumartesi, Ocak 21, 2006

Hikaye 2. Bölüm



Sonata

Sabah güneşi camdan içeri uzanmış, Francisin yatağına değiyordu. Genç adam, saatin ve zamanın farkına varmak için doğrulduğunda, alarmlı saatinin olmadığını gördü. Ve pencereden gelmesi gereken araba ve korna sesleri de duyulmuyordu. Yarı uykulu yarı meraklı kalkıp camdan baktığında ise gözleri ile aklı arasında bir kavga başladı, dışarıda atların çektiği arabalar, ve elinde bastonuyla smokinli kıyafeti ile dolaşan beyler vardı. Bankaların ve hamburgecilerin ışıklı levhaları da yok olmuşdu. Çabucak giyinip dışarı çıkdı. Merdivenden inerken, bol etekli bir bayan yukarı doğru çıkıyordu, ve Francise hafif bir reverans yaparak selam verdi. Sokakta 1800’lerın havası esiyordu. Tozlu ama, araba dumanı olmayan bir hava.

Bayan Moritz, hafta sonu planları yapmak ve arkadaşını görmek için evinden çıkmış, bayan Vivien’in evine doğru yürüyordu. Yol kenarında bir duvarın dibinde, biraz tuhaf giyimli bir genç adam elindeki gazeteye garip garip bakarak durmaktaydı. Bayan Moritz, yavaşça yaklaşıp, acaba sorsammı halini diye tereddüt etdi. Tam bu sırada genç adam gazeteyi yere atıp bayan Moritz’e doğru hızla geldi, bayan Moritz bir an panik olsa da, o arada genç adam aslında kibarca bir ifade ile, ben neredeyim, hangi yıldayız diye sordu. Bayan Moritz, acaba derdi ne ki bu adamın diye düşünerek ona nerede ve hangi yılda olduğunu söyledi. Genç adam, peki ben şimdi ne cevap vereyim, dün akşam neredeydim ve hangi sonatayı dinliyordum desem inanırmı diye düşünmeye başladı. Yüzünde aptal bir ifade ile yürümeye devam etti.

İlerideki meydan sokaklara göre daha kalabalıkdı, aralarında konuşup tartışanları, veya kenardan sessizce yürüyenleri gördü. Sonra evinin yolunu bulmak için geri döndü. Yolda birisi anlamadığı ama almancaya benzettiği bir lisanla bir şeyler söyledi, başını sallayarak cahilliğini belirtip yoluna devam etti. O zaman, bir kaç lisan bir arada konuşuyor buralarda herhalde diye düşündü. Evi dışarıdan hiç de kendi evine benzemiyordu. İçeride sadece çorapları, dün akşam konserde giydiği kolalı gömleği vardı, onlar da olmasa acaba doğru yeremi geldim diye endişe edecekti. Birden aklına arkadaşlarını aramak geldi. Telefon diye bir cihaz evde yokdu.

Tekrar dışarı çıkdı, evin kenarındaki cafeden bir expresso ile iki croissant aldı. Aldı ama cebindeki paranın gerçek olduğunu anlatması imkansız hale gelince, kol saatini emanet olarak bırakdı. Cafe de duvarda bazı ilanlar vardı, akşamki konserin ilanında yeni bir sonatanın premierini gördü, ve o meşhur bestekarın, hani dün akşam düşündüğü bestekarın ismini. Olamazdı, dün akşam dinlediği sonata bu akşam ilk defa çalınacakdı. Hemen cafenin sahibinden nasıl bu konsere gidebileceğini sordu.

Kar havası

Ortalık yine ayağa kalktı, şiddetli rüzgar ve kar geliyor diye. Aldı beni bir düşünce, ne yapayım diye. Fakat karar verdim. Daha önce bahsettiğim tedbirleri tekrar sıralamayacağım, ne haliniz varsa görün. Bıktım sizin şeyinizden...

Tabii normal tedbirleri elden bırakmayın. Halat, uzun bir boru, kukuleta, tahta takoz, odun, fener, kibrit, battaniye, parlayan üçgen şeklinde adı ne haltsa o dalga, yedek lastik, lastik değiştirmek için iri yapılı kuvvetli bir herif, sefer tasında yemek, gazsız içecekler, cep telefonu, kağıt kalem, yedek çorap, piknik tüpü gibi ihtiyaç malzemelerini yanınızdan ayırmayın sakın.

Havalar sebebi ile bir kaç gün yazamazsam idare edersiniz artık...

Cuma, Ocak 20, 2006

Yeayyy

Erkekler

- Erkekler yeni doğmuş bebek gibidirler. İlk başta çok şirin görünürler, ama bir süre sonra altlarını değiştirmekten sıkılırsınız.
- Erkekler kahve gibidirler. En iyileri zengin ve sıcaktır ve sizi bütün gece ayakta tutabilir.
- Erkekler bilgisayar gibidirler. Anlaşılmaları kolay değildir ve hiçbir zaman yeterli hafızaya sahip değildirler.
- Erkekler uzaktan kumanda aleti gibidirler. Basit. Kullanımı kolay. Ve genellikle televizyonun yakınında uzanmış durumdadırlar.
- Erkekler yıldız falı gibidirler. Size her zaman ne yapacağınızı söylerler ve genellikle de yanlıştırlar.
- Erkekler iş makinaları gibidirler. Çok gürültü yaparlar ve çalıştırılmaları zordur.
- Erkekler şilte gibidirler. Eninde sonunda en iyileri bile deforme olur.
- Erkekler Brezilya dizileri gibidirler. Seyretmesi eğlencelidir. Ancak her duyduğunuza inanmayın!

Not: Belki durumu biraz toparlarız...

Email listesi

Sitemizdeki email listemize adresinizi kaydedince, sistem size bir onay emaili gönderiyor. Siz o emaildeki linki tıklayıp kaydınızı onaylıyorsunuz. Bunun sebebi spama mani olmak için. Bu kadar kompleks bir işlemi başarı ile tamamlayan arkadaşlarımız sitemizin email listesine kaydoldular, hepsini candan kutluyorum. Ancak hala onay bekleyen adresler var, size gelen onay emaili sizin emailinizde spam zannedilip otomatik olarak junk kutusuna gitmiş olabilir. Oradan ayıklayıp bulabilirsiniz. Bir de daha önemlisi email adresinizi yanlış yazarsanız, o zaman sistem ne yapsın. Onay emaili gönderilemedi diye geri gelen adres de var, eğer bir email almadı iseniz adresinizi yeniden girin.

Bu kadar zahmete değer, size kıymetli haberler vereceğiz, özel günlerde hediyeler dağıtacağız, eğer bizi seçerseniz köprü otoyol ve barajlar yapacağız. (Yok pardon o başka bir iş içindi...)

Commentler

Son comment post edenlere sesleniyorum. Kendi aranızda laf atma yeri değil burası, bu maksatla yazılan commentleri siliyorum. Meraklı iseniz çıkın sokak ortasında bağrışın..

Perşembe, Ocak 19, 2006

Haklı Mazeret

Saygıdeğer Hakim Bey...

Size açıklama özgürlüğümü kullanarak bazı şeyleri bildirmek istiyorum. Umarım bu durumu en kısa zamanda açıklığa kavuşturursunuz...

Şu günlerde askere çağırılacağım. Yaşım 24 ve 44 yaşında bir dul bayanla evlendim, kendisinin de bir kızı var 25 yaşında. Babam ise bu bahs etmiş olduğum kızı ile evlendi. Böylelikle Babam, karımın kızı ile evlendiği için damadım olmuş oldu. Bunun üzerine kızım da üvey annem olmuş oldu babamla evlendiği icin... Hanımımın ve benim geçen sene bir oğlumuz oldu. Oğlum hanımımın kızının erkek kardeşi oldu, aynı zamanda Babamın da eniştesi. Birde üveyannemin erkek kardeşi olduğu için dayı oldu. Anlıyacağınız benim oğlum benim dayım oldu... Babamın eşi sene sonunda dünyaya bir erkek çocuğu getirdi. O babamın oğlu olduğu için benim de erkek kardeşim, ve de kızımın oğlu olduğu için de torunum. Yani ben torunumun erkek kardeşiyim. Ayrıca bir Annenin evladının babası eşi olduğuna göre ben de eşimin kızının babasıyım ve de kızımın erkek çocuğunun erkek kardeşiyim. Kısacası kendimin büyükbabasıyım...

Sayın Hakim bey sizden ricam beni Askerlik görevimden azl etmenizdir, sizde biliyorsunuz ki kanunlarımızda Baba, Oğul ve Torun aynı zamanda askerlik yapamazlar diyor...
Saygılarımla...

Sözler

Bir okurum bir takım sözler göndermiş. İnan belki on kere okudum içinden çıkamadım. Bir şeyler anlatıyor ama acaba ne. Yoksa dedim Rus Alman harbi zamanından kalma şifreli haberleşme kayıtlarımı bu. Yoksa şişede durduğu gibi durmayıp da o anda gelen ilham ile mi yazıldı bunlar. Belki sıra ile yapılırsa üç vakte kadar her türlü dileğiniz kabul olur, veya toptan gidersiniz. Hani gökkuşağının altından geçip de cinsiyet değiştirmek gibi. Ama mutlaka bir hikmeti vardır. Siz en iyi bir yerde saklayın, hatta duvara falan asın.

- Kadın var taşı aş yapar, kadın var aşı taş yapar.
- Ata nal çakıldığını görmüş, kurbağa da ayaklarını uzatmış.
- Kusuru söylenmeyen adam, ayıbını hüner sanır.
- Arazi eve yakın, at yere yakın, avrat ere yakın olmalı.
- Kartal sinek avlamaz, köpek kuşa havlamaz; aklı olan gelin,kaynanaya hırlamaz.
- Susmak, dayanılması çok güç bir cevaptır.
- Para; çoğu kapıyı açar, ama, kilitleyemez.
- Cahil savaş davuluna benzer; sesi çok, içi boştur.
- Kar kuytuda, para pintide eğleşir.
- Aşkın nevi bir, taklidi bin türlüdür.
- Aşk kızamık hastalığı gibidir; insan ne kadar geç yakalanırsa, o kadar ağır geçirir.

Sevinç

Ah kardeşim insan sevinince neler yapıyor. Bu bir grup okurum piyangodan bir şeymi kazandı, yoksa bizim memleket AB'ye üye oldu diyemi duydu bilmiyorum. Ama garipler bir sevinmişler bir sevinmişler ne yapacaklarını şaşırmışlar. Bakın ne yapmışlar...

Sevinç Gösterisi

Bundan sonra siz de aynısını yaparsınız artık...

Çarşamba, Ocak 18, 2006

Müşteri Hizmetleri

Müşteri olarak hizmet almak en önemli hakkımız! Ama karşı tarafın da dayanma gücü çok önemli. Bu konuda seçilmiş bazı örnekler. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Eee ne de olsa müşteri daima haklıdır.

- İyi günler, hoşgeldiniz, nasıl yardımcı olabilirim?
- Para çekemiyorum ben...
- Şifrenizi yanlış giriyormuşsunuz Destur bey!...
- Şifre mi? Benim şifrem hep aynıdır, İstanbul'un kurtuluşu...
- Lütfen, bana şifreyi söylemeyin efendim.
- Hah, tamam hatırladım, 1956!!!
- Efendim o İstanbul'un kurtuluşu değil ama...
- Yaaaa!... Kaçtı İstanbul'un kurtuluşu?
- Efendim ben malesef söyleyemem bunu size.
- Niye sen de mi bilmiyosun?...
- Biliyorum, ama güvenlik açısından benim şifreyi bilmemem gerekiyor.
- Ben sana şifreyi sormuyorum ki!... İstanbul'un kurtuluşunu soruyorum.
- ?????????

--------------------------------------

- Ya benim bu printer çalışmıyor!... Yeni de aldım...
- Yardımcı olalım efendim...
- Tamam
- Bilgisayarınız printeri görüyor mu efendim?
- Evet, karşı karşıyalar!...

---------------------------------------

- Şu an bankanızın ATM'sinden maaşımı çekemiyorum.
- Üzgünüz efendim geçici bir hatadan ötürü şu an tüm sistemlerimiz off'tadır.
(Bir saat kadar sonra)
- Ben şu an Of'dayım ve hala paramı çekemiyorum...

---------------------------------------

- Meraba ben Batur nasıl yardımcı olabilirim?
- Benim telefonda bi problem var yönlendirmeynen ilgili...
- Peki ilk önce telefonunuzun ''menü" tuşuna sonra da ''5'' tuşuna basın...
- Evet... Tamam...
- Ekran da ne var şimdi?
- Show tv...
- ???

Eğitim Şart

Hepimiz bir şekilde bir okula gittik, bu hayatımızda yaptığımız en önemli işlerden birisi. Tabii uzun zaman oldu okullarımızdan ayrılalı. İyi kötü bir sürü hatıra kaldı mazide.

Internet üzerinde okul fotoğraflarının arşivlendiği bir yer buldum. Aşağıdaki adresten lise veya üniversite ismini ve senenizi girerek kendi resminizi bulabiliyorsunuz. Bu site dünya egitim birliğine ait ve dünyadaki bütün okullardan bilgi topluyorlarmış. Bölge olarak Europe ve Country olarak Turkey seçin. Okul ismini yazıp deneyin birkaç fotoğrafınızı buluyorlar.

Okul Resimleri

Salı, Ocak 17, 2006

Açıklama

Dün başlayan hikaye bana aittir. Herhangi bir yerden alıntı değildir. Zaten genel olarak bütün yazılar bana ait, ancak alıntı olanların dibine not koyuyorum.

Hikaye 1. Bölüm



Sonata

Sonbahara benzer bir gündü. Yüzyıllar öncesinden kalma dekoru ile esrarengiz bir duyguya sebep olan büyükçe bir salonun köşesindeki piyanonun tuşlarından çıkan sesler, bazen alçak, bazen yüksek darbeler ile loş aydınlanmış odayı dolduruyordu. Dinleyenlerin bir kısmı sonatanın anlamını ve hikayesini bildiklerinden gözleri yarı kapalı eskiyi, hiç yaşamadıkları o günleri hissedercesine müziğe kendini kaptırmış dinliyorlardı. Bir kısmı ise onları taklit ederek kafalarını sallamakla yetiniyor, farkedilmemeye özen göstererek saatlerine bakıp ne zaman bitecek diye düşünüyorlardı.

Aynı sonatayı bunun gibi defalarca çalıp da dinleyen kimbilir ne kadar insan geldi geçti bu loş aydınlamış odadan diye düşündü genç adam. Biraz arkada kenarda bir yer seçmiş, sanki yanlız kalmayı tercih edercesine oturmuşdu. Müzik hep aynı, piyanistin ruh haline ve zindeliğine göre rengi değişse de notalar ve anlamı hep aynı, ama dinleyenler ve anlıyanlar her defasında farklı idi. Gözlerini kapatıp, eski hatıralarına doğru yolculuğa çıktı, iyi ve kötü zamanlarında bu sonatayı defalarca dinlemiş, dertlerini paylaşmıştı. Onun için çok önemliydi.

Bittiği zaman bir kısmı kafalarının içinde devam ediyormuşcasına o zevk ile yavaşça kalkıp kapıya ve oradan da koridorlara yöneldiler. Diğerleri ise aralardan daha hızlıca geçip, metroya veya taksiye yetişmeye çalışıyorlardı. Zaten ne işim vardı burda diye hayıflananlar bile vardı. Netice de kız arkadaşını veya babasını gördüğünde, dün akşam sonatayı dinlemeye loş odalı yere gitmişdim diyecekdi bir kısmı.

Francis, aynı odadan çıkanların arasında, yavaş yavaş Parisin patırtılı sokaklarına doğru yürüdü. Vakit geç olmuşdu, eve, yatağına doğru ilerlemeye ve düşünmeye başladı. Her zaman olduğu gibi yine aklı sonatanın bestekarındaydı. Sonra ana caddelerden biri onu içine çekip metronun merdivenlerinde kaybediverdi.

Pazartesi, Ocak 16, 2006

TV'lerde durum

Bugün bir hata edip biraz yerli kanallarda vatandan haberler veren programlara baktım. Bir daha böyle bir durumla karşılaşırsam yanıma bir kutu aspirin ve kalın bir ip alıcam son çare olarak. Yahu ne cehalet o öyle, durum hiç de komik değil. Acayip bir sürü insanlar, bir sürü tuhaf hareketler. Bir düğün olacak, sabahdan akşama kadar ağlıyanlar, keyif için birbirini dövenler. Bir tencere yemek yapıp sonra komiklik olsun diye kocasının başından aşağı dökenler. Buna kızıp karısını elli yerden kesen herifler. Bir yerini arı sokmuş gibi durmadan dönenler. Belki biraz eğlence gibi gelebilir ama uzun müddet izleyince insanın kendini camdan atası geliyor.

Bunlarla vakit kaybedeceğinize ölmüş tavuklar ve inek pislikleri ile oynayan cocuklar ile uğraşın. Bütün gün kaval çalıp sonrada can sıkıntısından arkadaşını doğrayan gençler ile ilgilenin. Bu adet manyaklığı bizi her gün geri götüren ve işe yaramaz hale getiren bir çılgınlık. Bunları maharet diye gösteren programlar da yangına körükle gidiyorlar. Bir yerin çılgınlığını görenler, yahu bizim köy geri kaldı bu işde deyip bir daha ki sefere ne yapsak diye uğraşıyor, olacak iş değil.

Hem kafayı yedim, hem de şaşırdım kaldım. Belki AB'ye girersek! bu iş de hallolur.

Resim

Sol tarafda profilime resmimi ekledim. Sonunda bir fırsatını bulup bloguma uygun bir resim çektirdim. Biraz düşünceli çıkmışım tabii. Ee fikir sahibi olmak kolay değil.

Yandım Anam

İnsanın kıçına nişadır sürülünce ne hale geliyor seyredin. Yandım anam dedirtir adama, bir de bunları yaptırır... Siz sakın denemeye kalkmayın...



Kadın

HARDDISK tipi kadın: Her şeyi hafızasında saklar.

RAM tipi kadın: İşiniz bittiği anda sizi de unutur.

WINDOWS tipi kadın: Herkes hiçbir şeyi doğru dürüst yapamadığını bilse de kimse onsuz yaşayamaz.

EXCEL tipi kadın: Söylendiğine göre bir çok kabiliyeti olmasına rağmen bir çok kimse basit ihtiyaçlar için kullanır.

SCREENSAVER tipi kadın: Eğlendirmekten başka hiçbir işe yaramaz.

INTERNET tipi kadın: Erişilmesi zorlu olan tiptir.

SERVER tipi kadın: İhtiyacınız olduğundan her zaman meşguldür.

MULTIMEDIA tipi kadın: Korkunç şeylerin güzel gözükmesini saglar.

E-MAIL tipi kadın: Her 10 sözünden 8'i anlamsızdır.

VIRUS tipi kadın: Bir başka ismi de "Eş"dir. Hiç beklemediğiniz bir anda gelir kendisini yerleştirir ve kaynaklarınızı kullanmaya başlar. Kurtulmaya çalıştığınızda kesin bir şeyler kaybedersiniz eğer kurtulmazsanız her şeyinizi kaybedersiniz.

Not: Ben yazmadım, alıntıdır. Valla suçum yok, yumurta falan atmanız gerekmez...

Cumartesi, Ocak 14, 2006

?????????

Fikir Oylama

İlk araştırmamızı tamamladık. Aşağıda yayınlıyoruz. Ve hemen yeni bir araştırmayı devreye soktuk. Oylarınızı bekliyoruz.



1. cevabı seçenleri kucaklıyor ve öpüyorum. Vatan sizin gibi evlatlar ile övünmelidir. Ne kadar mümtaz bir tercih yapmışsınız. Bravo doğrusu.
2. cevabı seçenler ise bir gayret içindeler tabii. Her gün düzenli kullanılır ise tesiri çok daha çabuk elde ediliyor, o yüzden aksatmadan takip etmeniz lazım.
3. cevabı seçen namussuzu bir elime geçirirsem lan ben sana sormazmıyım adi herif. Ucu çivili bir sopa ile sana hitap ettirirmiyim ettirmezmiyim. @#$%@#!!@$X&&*
4. cevabı seçenlerin ise durumu biraz farklı. Şimdi burada aslında acınacak bir durum var. Yani niyet düzgün ama yetersiz kalınmış. Buna hemen bir çare lazım dedik ve üç ciltlik bir kullanma ve talimname klavuzu hazırlığına başladık. Gece kursları ile de takviyeli olarak bu arkadaşlara yardım edeceğiz. Ve topluma kazandırmak için elimizden gelen gayreti göstereceğiz.

Eh bir araştırma daha olaysız ve kansız tamamlandı. Hepimize geçmiş olsun.

Perşembe, Ocak 12, 2006

Gerçek Applecı

Bakınız gerçek hayranlık böyle olur. Aferin kardeşimize...

Çarşamba, Ocak 11, 2006

İlginç

Sitemize arkadaşına duyur diye bir araç koyduk. İstatistiklerine baktım, bir kişi arkadaşına göndermiş, o da ben. Ne enteresan, demek okurlarımın hiç arkadaşı yok veya cimri bunlar. Acıdım diyecektim ama vazgeçtim, sopalık bunlar.
Neyse ben kendim göndermeye devam edeyim bari...

İş Bu!

Apple yine yaptı ve harika yenilikler anons etti. En önemlisi Intel tabanlı yeni notebook'lar. Yeni Apple, MacBook Pro harika bir bilgisayar olacak. Yani boşuna bağırıp çağırmıyoruz, yaşasın Apple diye.

Bu arada bu alemden bihaber olan salaklar acaba bu apple dedikleri yeni bir narenciye çeşidimi diye düşünürler, onlara diyeceğim, yiyince anlarsınız...

Bu arada Bayramınız da kutlu olsun. Fazla et yiyip çatlayıp başımıza dert açmayın.

Salı, Ocak 10, 2006

Fırtına

İşte yine başladı…

Gözlerimi kapattığım zaman hep aynı fırtınayı görüyorum, saatte yüz binlerce kilometre hızla ve şiddetli sıcaklıkta esen bir fırtına. Önüne çıkan her şeyi alıp götüren, duvarları, dağları bir hizaya seren, dereleri denizleri bir defada kaldırıp buharlaştıran bir fırtına. Hiç durmadan sürekli esiyor. Hep aynı taraftan, uzaktan esiyor. Ama ardı arkası hiç kesilmeden. O dehşetli sesi ve yakıcı tesiri ile durmadan herşeyi dövüyor.

Ben ortasındayım, o kadar şiddetli ki, tarifi imkansız, ama ben sanki bir boşluk gibiyim içimden geçiyor ve bana bir şey olmuyor. Etrafımda olanları seyrediyorum. Binaların çökdüğünü, uçakların gemilerin katlanıp eğrilip parçalandığını, yolların kavrulup kaybolduğunu. Köprülerin bir defada kopup uçup gittiğini. Şehirlerin yok oluşunu. Uzaklardan dağların üzerinden kavurarak geçişini, ve ardından bir harabe ve kül gibi enkaz bırakışını görüyorum. İnsanların, hayvanların parmaklarından başlayarak eridiğini ve vücutlarının parçalandığını seyrediyorum. Bir anda yok olup gidiyorlar o fırtına ile beraber.

Hepsini seyrediyorum.. Benimle konuşmak isteyen bir ses gibi o fırtına bana, “bak neler yapıyorum seyret” diyor sanki.

Sonra aklıma sevdiklerim geliyor, onlara yardım etsem, ne oldu acaba diyorum. Ama bir yere gidemiyorum, ben hep ortadayım o fırtına ile beraber bütün dünya etrafımda dönüyor.

Gözlerimi açıyorum…

Her şey yerli yerinde, dışarıda arabalar geçiyor, güneş parlak, insanlar rahat rahat yürüyor. Çocukların gülüp oynaşan seslerini duyuyorum. Uzakdan şehrin telaşeli sesleri geliyor. Hafif bir yaz rüzgarı esintisi var, tatlı ve ferahlatan… Ama benim içimde bir acı ve burukluk var, bir az önce neler oluyordu…

Ve biraz sonra yine olacak…

Pazartesi, Ocak 09, 2006

Uyarı

Ne oldu bu millete. Hiç kimseden ses seda yok, kurban telaşesimi yoksa bayram alışverişimi bilmiyorum.

!!! Lütfen emaillerinizi kontrol edin ve email listemize kaydolmanız için gelen emailleri cevaplayın. Yoksa sistem 7 günde bekleyen emailleri siliyor. Ve en önemlisi bu işlem BEDAVA.

Ayrıca sitemize iki ilave daha yaptık. Sol alt tarafda bir oylama kutusu koyduk, çeşitli konularda oylama yapacağız.

Ve bir de haber kutusu, okuma yazması olanlar için.

Hadi kıpırdayın yerinizden.....

Pazar, Ocak 08, 2006

Köprü Gişeleri

Haberlerde okudum köprülerdeki gişeler kalkacak diye. Trafik belasına faydası olur herhalde.

Ancak kafama bir iki şey takıldı. Şimdi bu gişeleri nasıl kaldıracaklar. Acaba paralı yerdeki kulübelerde oturanlara '' Hadi kardeşim, iş bitti evinize '' deyip, OGS tarafının da fişinimi çekecekler. Öyle ise şu durum ortaya çıkabilir. Adamcağız hanım çocuk paralı tarafa gelir, mevzudan bihaber, bakar kimse yok. '' Yahu hanım adam yok burda, ne yapacağız. Parayı cama sıkıştırıp üstüne de not yazıp, Memur bey geldik ama yerinizde yoktunuz, parayı buraya bırakıyoruz, hakkınızı helal edin. Artvinden Ekşioğlu ailesi mi desek '' diye şaşırıp kalır. Öte yandan OGS'den geçen bir grup serseri de hemen arkadaşlarını arayıp, '' Lan oğlum Orkun, bu heriflerin OGS'si bozulmuş, alarm ötmedi. Topla arkadaşları da köprüde bir yarışalım '' dermi acaba..

Veya tamamen bütün gişeleri yıkıp ortalığı düzleyelim derlerse. O zaman da her yıkımda olduğu gibi bir kısım memurlar biz burayı ev belledik yıkdırmayız diye oturma ve lastik yakma eylemi yaparlarmı acaba. Yıkım ekiplerine kaldırım taşı ve ayakkabı atarak işe engel olurlarmıki. Tabii hal böyle olursa o zaten sıkılmış şişe boynu kadar yerden geçmeye çalışan trafik tamamen durup köprüler kapanır.

O zaman insanlar boğazın iki yanına sahile dizilip karşı tarafa bakar kalırlar. Sanki M.S. 1250 yılları gibi ne yapacaklarını bilemez halde Avrupalılar Asyalıları, Asyalılarda Avrupalıları seyrederler. Arada birileri el kol haketleri ile de olsa anlaşmaya çalışıp, '' Aloo. Necati, yengeye selam söyle akşam gelemiyoruz, yol iptal oldu ne yapacağımızı şaşırdık '' der..

Yani bu gişe kaldırma işi iyi bir fikirde, bu detayları birinin düşünmesi lazımdı. Tabii olarak fikir sahibi bana düşdü bu iş yine.

DİKKAT! Acayip Yenilikler

Sitemize kaliteli bir kaç yenilik yaptık.

1. Benim Fikrim Forumu. Sitemize ilave bir forum ortamı. Serbest atış istediğinizi yazın. Tabii ölçülere uygun olarak.. İyi bir sohbet ortamı olur sanırım..

2. Arkadaşına Duyur. Tıklayın sitemizi duyurun. Reklam diye yırtınıyoruz. Canına yandığım, ne zor işmiş..

3. Email liste servisimizi yeniledik. Bu daha ciddi ve sağlam. Ben eski kayıtlı olan adresleri girdim, size bir onay emaili gelecek.. İsterseniz kendiniz de girebilirsiniz.

Hadi bakalım yine sabahladık.

Cumartesi, Ocak 07, 2006

Bilgi

Bu yaşa gelip de içinizde blog okumasını bilmeyen cahiller vardır. Sayfanın sonuna inip de bütün tantana bu kadar yazı içinmi demeyin. Başda sol tarafda Arşiv bölümü var, aylara göre tanzim edilmişdir. Oradan önceki ayları seçip tamamını okuyabilirsiniz. Daha yolun başındayız, bu hızla avrupa anayasasından daha çok yazacağız inşallah...

Reklam

Bütün okurlarıma duyuru. Kardeşim acil reklama ihtiyacımız var. Sitemizi ziyaret edenleri sayıyoruz tek tek. Ciddi bir artış yok. Bir avuç ne halt ettiğini bilmez için bu eziyet çekilmez. Değerli fikirlerim heba oluyor. İnsanda moral kalmıyor, her sabah prodüksüyon ekibimi toplayana kadar canım çıkıyor.

Çıkın sokağa tanıtım yapın. Bağırın çağırın, bu kadar önemli bir sanat eserinden, ilim deryasından, fikir membağından mahrum kaldıklarını vatandaşa anlatın. Her yeni okur kazandırana hediyeler vereceğiz, bir sürü şenlikler düzenleyeceğiz.

Ve rica ediyorum email adreslerinizi giriniz kutuya. Yeterli çoğunlukda olunca onları topluca satıp tüyeceğim buradan. Yok daha neler, siz bana bakmayın.

Ancak bu tanıtım işi her yetişkin evladımızın birinci vazifesidir ona göre. Ben saymaya devam ediyorum...

Commentler

Yani bakıyorum da şu comment yazan okurlarıma... Hepsi bir ayrı alem. Kimi evde karı ile kavga edememiş gelip buraya yazıyor. Kimi benim gibi dükkan açamamış burada yazar! olduğunu isbata çalışıyor. Kimi tamamen saçmalıyor. Kimi kafayı çekmiş öyle geliyor. Kimi burayı Haydar Dümen zannedip soru soruyor. Kimi politika yapıyor. Kimi yorganın altından kafayı uzatıp ''ne oluyo lan orda'' diye soruyor. Yani çok renkli olduğu muhakkak. Genel ahlaka ve sinirlerime dokunmadığı müddetçe commentleri yayınlıyorum aynen. Bazılarını da geri tekmeliyorum arada bir.

Siz yazın, ama yazdıkdan sonra bir defa okuyup, lan bu benmiyim dedikden sonra gönderin. Ha bir de şu takma isimler, bayılıyorum ne kadar seksisiniz...

Cuma, Ocak 06, 2006

Ben demişdim...

Buyur iyiki dedik, şimdi bir de bununla uğraş.. Hangisi sahtekar hangisi değil diye...

Kuş Gribi

İşte olacağı buydu. Bir kuş gribi vak'ası daha. Üzüntümüz derin...

Perşembe, Ocak 05, 2006

Video Podcasting

Türkçesi Video Yayıncılığı gibi bir şey. Malum şimdi bu iPod denen zamazingo çılgınlığı her yeri sardı. Bir de video oynatanları çıktı. Artık kendi programını sesli veya video olarak hazırlayıp yayınlıyorsun istediğin gibi. Bunun nasıl yapıldığını anlatan bir video hazırlattım, size kolaylık olsun diye. Malum göstererek eğitim çok farklı. Maksat hizmet olsun.

Buyrun seyredin.

Böyle Okuyucu

Böyle okuyucum olacağına Botswanada davarlarım olsun daha iyi. İki gün önce ''iyi kavurma nerde yenir acaba'' diye sordum, kimseden çıt yok. Yanlışlıkla ağzımı açarım da 5000 kişi yemeğe gelir diye millet tam siper yatıyor. Yuh olsun yani, elleri bir yerlerine kaçmış bunların. Bir daha mı... Yaparım kendi kavurmamı, oturur yerim afiyetle...

Kuş Gribi

Yüzyıllardır insan gribi olur dururuz. Hapşırıp tıksırıp ortalığı pisletiriz. Ağzımız, gözümüz yerlere akar iğrenç bir şekilde kokarız. Bütün bunlar şu kuş gribi yanında unutuldu gitti, el kadar hayvanın gribi bizimkini bastırdı. Ne biçim iş anlamadım gitti. Bu işe şahsen çok alınıyorum. Yani bizim gribimizin neyi eksik, neden TV'lere konu olmuyoruz, bakan bey neden çıkıp Çukurcuma'da insan gribi vak'ası var falan demiyor.

Bu hava ile bunlar ileride deve, öküz gribi falan da çıkarırlar. Bence toplu olarak insan gribi olup buna karşı durmalıyız. Eğer kendi gribimizi savunamazsak, bunlar bizim diğer hastalıklarımıza da rakip olurlar. Ördek fıtığı, At bulantısı, balık ödemi, köpek ishali gibi. Ben bunu milli bir görev olarak duyuruyorum, grip olmak isteyenlere mikroplu içecekler ve mendiller hazırlatıyorum. El kadar şeye ortalığı bırakamayız...

Web

Web ağ demek, ama o sizin yatak dolabı ile elbise askısı arasında ömrünü tüketen hayvan değil bu. Internet dünyası. Bir de Web 2.0 çıktı şimdi. Kısaca, gelişmiş yeni programlama araçları ile yapılan ve sanki sizin bilgisayarınızda çalışıyormuş gibi kullanılan web siteleri.

Benim kullandığım bir site var, kendini organize edip, hayatını düzene sokmak için çok faydalı. Tabi böyle bir derdi olanlar için. Bazısı çöp bidonunda yaşamasını sever, öylelerine lazım değil.

BackpackIt diye bir site. Deneyin bakalım. Eğer sonra yahu bu nasıl yenir diye beni arayacaksanız, vazgeçin. Ben size bir top teksir kağıdı göndereyim ona kalın uçlu bir kalemle yazarsınız derdinizi....

Yağmur

Yağmurun sesi bir harikadır. Evde bir yerde yağmurun sesinin duvara veya dam kenarına çarptığı yerde durup dinleyin, eğer imkanınız varsa. Müthiş bir terapi. Daha önce de yağmur ile ilgili yazmışdım ama bu öyle değil. Benim çok hoşuma gidiyor gerçekten. Hatta bu tür yağmur sesi veren cihazlar bile satılıyor mağaralarda yaşayanlar için.

Neyse aklıma geldi yazdım. Okuyunca nereden çıktı bu demeyin, alırım sopayı elime yoksa, karışmam..

Çarşamba, Ocak 04, 2006

Kurban Bayramı

Kurban Bayramı yaklaşıyor. İki konu önemli bence. Kurban ile beraber kesilen kasaplar da kurban hükmüne giriyormu acaba.
Ve en iyi kavurma tarifi kimde var ve nerede yenir. Bu konuda değerli okurlarımızdan da haber bekliyoruz.

Kurban fiyatları hakkında da bazı araştırmalarım var. Duydumki, iki alırsan biri bedava. Veya 30 gün içinde iade edene parası verilir gibi kampanyalar başlamış. Bu konuda uyanık olmak lazım, change çıkan kurbanlar bile varmış piyasada.

Bayrama doğru alışverişi ile ilgili de yazacağım daha sonra..

Pazartesi, Ocak 02, 2006

Yorumsuz

Diyecek bir şey yokdur gardaşım, benim vatandaşım işini eyi bilir..

Tatbikat

Haber

Haberlerde vardı.. Gülben Ergen'e eşi Mustafa Erdoğan At hediye etti diye.
Bizden söylemesi....

At işi...

Dosya meselesi

Sabah sabah oturmuş emaillerinize bakıyorsunuz, hava bozuk, hatlar yavaş. Her zamanki gibi iki ileri bir geri bağlanıyor. Tek tek geliyor emailler, bir yere gelip takılıyor. Alet de siz de odada ne kadar halı ve perde varsa tırmalıyorsunuz o email gelene kadar. Açıyorsunuz bir kısa video parçası veya on ciltlik Osmanlı kanunnameleri. Resmen kafayı yemek için. Kardeşim sizin keyfiniz yerinde diye bizim email kutumuza ot tıkmaya ne gerek var. Bu işden herkes şikayetçi genel olarak.

Bu yüzden şu web sitesini tavsiye ederim. Hiç kansız ve acısız gönderebiliyorsunuz istediğiniz koli dolusu evrakı.

YouSendIt

Alan razı veren razı, oh ne güzel....

Değişim

Artık teknoloji ile ilgili yazacağım. Son zamanlarda çeşitli insan gurupları ve onların gayri insani davranışları hakkında yazdım. Baktım pek bir yere varamıyacağım. Bundan sonra aletler ile ilgili fikirlerimi ortaya koyuyorum. Diğer konuları ihmal ettiğimden değil tabii, önemli gördüğüm meselede hemen alırım kalemi elime.

Şimdi bu internette chat işi iyice hayatımıza girdi. Tabii bundan sadece hayvani maksatla çatlaşanları ayrı tutuyorum. Bir yere gittiniz bilgisayarınız yanınızda yok, çok zor bir durum. Her hangi bir aletten, daktilo hariç, bu siteye bağlanıyorsunuz ve popüler chat programlarından biri ile muhabbete başlıyorsunuz.

Meebo chat sitesi

Deneyin bakalım...

Ayrıca email uygulamaları içinde en tercih ettiğim Google'ın GMail'i. Gerçekten çok kaliteli. Eğer Gmail hesabınız varsa, şu aşağıdaki program ile Gmail kapasitenizi bir harddisk gibi kullanabilirsiniz. Biraz uyduruk gibi duruyor ama dar zamanda işe yarar.

GDisk

Tabii bu uygulama da Apple için. Mazallah başka malum sistemlere elimi sürmem. Ay bi tuhaf oldum, daha adı bile geçmeden...

Pazar, Ocak 01, 2006

Oh bee

Ohh amma rahatladım. 2006'ya girdik. Ya bir panik oldum, ya giremezsem kalırsam 2005'de diye. Pür dikkat bütün TV kanallarını izledim, saatleri takip ettim. Tam 12'de bağırıp çağırdım. Ve oldu bu iş. Artık başka mevzulara kafa yorabilirim.
Bundan sonra 2006 süresince sizlere yeni fikirlerimi yazacağım... Hepinize şimdiden sabırlar dilerim.